MizaçTesti Artık Cepte! Mizaç tipi belirleme testimizi telefonunuza indirirerek her zaman, her yerde erişim sağlayabilir ve testimizi çözebilirsiniz. Aşağıdaki yönergeyi lütfen dikkatlice” okuyunuz. Mizaç, yaşamınızın genelinde oldum olası var olan huy özelliklerinizdir. İşte kendini tanıma yolları ve her adımda kazanmayı bekleyebileceğiniz en önemli faydalardan birkaçı. 1. Kişiliğinizi Tanıyın. Kendini tanımanın ilk basamağında temel kişiliğinizi anlamak bulunur. Buradaki ana fikir, kişiliğinizi içten dışa tanımak, ne olduğunuzu ve neye benzemediğinizi bilmektir. Hayat içerisinde EbüDâvud, Edeb 110, (5072) İbnu Mâce, Dua 14, (3870). 1793 – Abdullah İbnu Gannâm el-Beyâzi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim sabaha erdiği zaman: “Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. somutbir rol modeline sahip olamayan erkek çocuk, bu parçacıklara göre kendini şekillendirmeye çalışır. Fakat bu kimlik parçacıklarının hepsi idealize olduğu için erkek çocuğun bunları tutarlı bir şekilde kaynaştırması çok zordur. Erkek kimliğindeki çatlağın bir nedeni de budur. İngilterede eşcinsel olarak yaşamak nasıl bir deneyim? +90'da bu hafta Teoman, İngiltere'nin ve Birleşik Krallık'ın başkenti olan Londra'da eşcinsel bir erk Fast Money. affetmelerin icinde en zorudur sanki. kendiyle hesaplasmalari bitmeyen, ben olmadim daha diyen her bireyin zaman zaman yapmaya calistigi bir seydir. sari ve cigirtkan bir pazar sabahi babaniza bagirdiginiz kahvalti sabahi gelir akliniza... o simdi dönülmez bir yoldadir; yutkunursunuz. puslu kis sabahlarinda servis beklerken her sabah onun gecmesini beklerken diger servisin icinde ve görme ümidiyle parmaklarinizi ogustururken sogukta; o halinizi hatirlayip; onunla hic konusmayacak olusunuzu anlamaya calisirsiniz yillar sonra...anlamak affetmeye yetmez oysa. cocuklugunuzu düsünürsünüz bazen; belki yaninizda olsa; affetmeniz kolaylasir cünkü anlamaniza yardim eder bazi seyleri. evet anlamak yetmez affetmeye ama bir yerden baslamak gerek sanki. el yaziniza bakarsiniz, sizin degildir artik. korkulariniz ve umutlariniz yillanir. dogumgünleriniz her yil daha da anlamsiz gelir. bir duvarin altinda kalmis eski bir günlük gibidir yasam; utanarak bakarsiniz sayfalarina. ilk öpüsünüzü, ilk sevismenizi, ilk yangininizi hatirlamakta zorluk cekerken her sey daha anlamli olmaliydi gibi gelir; basit hollywood filmlerindeki gibi hani. kendinizi affetmek istersiniz gün gectikce; asil zor olan unutmaktir belki de. kimselere karşı içinizde bir ferahlık duygusu taşımadan salt kendinizi kollayıp koruyorsanız ortada büyük bir aldatma vardır aslında ama başkalarını affedebilecek kadar büyükse yüreğiniz, pekala en büyük anlayışı da kendinize gösterebilmelisiniz çünkü insan olup bu yükü taşımanın zorluğunu da en iyi siz biliyorsunuzdur.bkz beşer şaşarbkz kalbimi affettim hayatı tüketmenin değil ama yaşamanın* * yegane yoludur. kendini beşer saymak, kendinle barışık olmakla ilgilidir. dünyayı da affetmeye doğru giden yoldaki duraklardan biridir. insan olmanın ağırlığı altında ezilirken doğrulmaya başlamaktır. zor olandır. her zaman en acımasız eleştirilerimize bazen bilinçsizce kurban ettiğimiz kendimizi, sonra bağışlamaya çalışmaktır. kendini affetmek olmaz çoğu zaman, kendini affetmeye çalışmak vardır. genelde de başarısız bir çabadır bu. ya da başarılı olsa bile, diğerlerini affetmekten daha sancılı bir sürecin içinden geçmektir. kendinle savaşmak gerektirir, hırpalar insanı...kendini suçlamak kolaydır, kendini affetmek zordur çoğu zaman. bazen kendini suçlamaktan vazgeçemez, kendinden kaçmak istersin. kaçamazsın. ama zaman, herşeyin ilacı zaman, o yaşananların da izlerini birer birer silip temiz ve yeni bir sayfa açar bir gün önüne... bazen tamamen temizlenemezsin, o pişmanlığın yarası bi yerlerde bir ameliyat izi gibi kalır. kimi zaman sızlar, anımsatır kendini... kendine aşk yolunda, kendine teşekkür etmek ile tamamlanacak sevmek, sevmektir. kişinin yaptığı pislikleri en iyi ve en detaylı bilen tek kişi yine kendisi olduğu için, çok zor bir durumdur. hatta imkansıza yakın bir kimse;''ben hayatımda yaptığım hiç bir şeyden pişman olmadım. pişman olacak olsam zaten yapmazdım.'' diyemez. vicdan muhasebesinden karlı çıkmaktır suçluluk duymamak değil her insan için olabilen hata yapma kavramını sindirebilmektir. hayatını gözden geçirdiğinde bir bakarsın ki başkalarının öyle davranışlarını sindirmişsindir ki artık bu noktadan sonra kendine daha fazla eziyet etmenin anlamı yoktur. çünkü hayatında senden daha değerli bir şey yoktur, sen sen olmak için yaşıyorsundur ve bununla da yaşamayı öğrenmen gerekmektedir. bunun da tek bir çözümü vardır, nerde yanlış yaptığını analiz edip yola bu şahane bilgi ışığında devam etmektir. tabi önce affedemediğin şeyi düzeltme yollarını elinden geldiğince arar olmuyorsa ozaman beyaz bir sayfa açıp devam edebilirsin. eğer elinden gelen herşeyi yaptığına inanıyorsan ve zamanı tersine döndürmeye imkan yoksa yeni maceralara doğru yol almak en mantıklısıdır. çevrendekileri hiçe sayarak değil kendini yetiştirip hem diğerlerine hem de ben e saygılı olmayı öğrenerek yapılabilir. egosantrizmile karıştırmayınız gerçi o da biraz kültüründe elalem ne der mantığından ve elalem için yaşamak kavramlarını buraya hiç mi hiç sokmak istemiyorum. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. suçunun derecesine göre değişir öneriler..belki de suçunun affı yoktur boşa konuşmayalım şimdi ;affedilecek birşeyse sende tüm samimiyetinle özür dileyerek ve aynı hatayı bir daha yapmayarak kendini affetirebilirsin ama affedilmesi zor bir şeyse yorum yapamıcamNe için özür dileyeceğini söylersen yardımcı olabilirim? Hatan ne nedenininde yazsaydın ya..paraya kıy yoksa da bul hediye al ama doğru düzgün birsey al kesin barışır yüz yıllardan beri %90 basarı ile sonuclanmıstır Suçum çok sevmek Aramızda bir diyalog gerçekleşti aynen şu şekilde bende oda üniversitede ögrenciyiz bir arkadasımız varmış ama haberimiz yok bende arkadasa benm kız arkadasımdan bahsettim kızda suanlık gizli bir iliişki istiyormus ama bana bunuda soylemedi ailesinin duymasını istemiyor yani kızın aile baya bi geniş ve memlekkette ortak arkadsımız laf cıkartır diye korktu ve beni cocuk gibi azarlar gibi basladı azarlamaya sn ne yaptın canımı sıktın yok soyle yok boyle babamı üzecek hicbirsey yapmam ben dedi bende baban bir erkek arkadasının oldugunu ogrenınce üzülürmüki dedim oda üzülmekle kkalmaz beni okuldan bile alır dedi kız doğulu o bakımdanbenımde canıma tak etti yeter dedim bu ne ya dedim dert oluyorum sorun cıkarıyorum bitirelim dedim oda olur dedi ve böyle bir sebebten dolayı kaybettm ama ben cok seviyorum ve onun acısından saglıklı bir bicimde dusunerekten ona hak verdim ve kendimi ona affettirmek istiyorum hatta bugun msj cektm arkadas tanıdık bise olmas die falan filan geri donmedi cvp atmadı ihtiyacım seviyorum yaa İstatistikler1497 Görüntülenme7 Takipçi7 Yanıt Kendimizi ifade etmekte niçin zorlanırız? Niçin tam olarak ne hissettiğimizi ve ne düşündüğümüzü istediğimiz gibi anlatamayız? Hepimizin içine düştüğü bu sevimsiz durumun birçok sebebi var. Bunlardan birincisi kendimizi fazla önemsememiz. Sizin de başınıza gelmiştir, çoğu insan daha önce hiç görmediği birisiyle tanıştığında bu insanın ismini daha birinci dakikada unutur. Hele aynı anda birkaç kişiyle tanıştırıldığı zaman pek azının ismi kalır aklında. Bunun sebebi kişinin kendini fazla önemsemesidir. Başkalarıyla tanıştığında insan o kadar kendisiyle meşguldür ki karşısındakine dikkatini veremez. O anda kendisinin nasıl göründüğünün telaşı içindedir. Bu durum daha geniş bir topluluğa konuşma yapanlar için daha da vahim bir hal alır. Çoğu insanın bir topluluğa konuşma yaparken çektiği zorluğun nedeni, kendisiyle fazla meşgul olmasıdır. İnsanın kendisi ifade etmesinin önündeki ikinci büyük engel, konuştuğu konuda bütün bildiklerini söylemesi gerektiği yanılgısıdır. Çoğu insan bir konuda sahip olduğu bilgilerin tümünü anlatmak için çırpınır. Sanki bazı bilgileri dile getirmese “sözlüde” kırık not alacakmış gibi hisseder kendini. Çoğu insanın bu kadar çok konuşması –ama aynı ölçüde anlaşılamaması- bu nedenledir. Çok konuşmakla iyi anlaşılmak farklı şeylerdir. Bazı insanlar da teknik terimlerle ya da bol sayıda İngilizce kelime kullanarak konuşurlar. Böyle yaparak kendilerini daha üstün bir yere konumladıklarını zanneder ama aslında daha da anlaşılmaz olurlar. Sadece anlaşılmaz değil, bence itici de olurlar aynı zamanda. Bir başka engel ise konuşan kişinin, kendisini bir mantık sınavında gibi hissetmesidir. Çoğu insan konuşurken sanki dinleyenler, onun hatalarını bulmak için dinliyorlarmış gibi bir kaygıya kapılır. Oysa insanın kendini anlatması için ne söyleyeceğini bilmesi ve içten olmasından başka hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. İnsanın amacı kendisini ortaya koymak, ne kadar çok bildiğini sergilemek değil de konuştuğu insanlara kendi duygu ve düşüncelerini anlatmak olursa o insanın iletişim dili ve insanlar karşısındaki davranışı kendiliğinden düzelir. Eğer insan çok iyi bildiği bir konuda bile çevresindekilere kendini anlatmakta zorlanıyorsa hatta düşündüklerini anlatmak için çırpındıkça etrafındaki insanlar uzaklaşıyorsa sorun, o insanın tavır ve davranışlarındadır. Kevin Hogan, “Bilimsel araştırmalar bir bilim adamı için çok heyecan verici, ancak bir okur için uyku hapı niteliğinde olabilir. Benim işim bütün çalışmaları incelemek ve herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmaktır. Eğer bir kuantum fizikçisi olsaydım, çocuklar için kuantum fiziği kitabı yazardım. Benim yapmak istediğim zor meseleleri kolay anlaşılabilir hale getirmektir.” der. İnsanın aklındakileri anlatabilmesi için karşısındakinin hem bilgi düzeyini hem de ruh halini anlaması gerekir. Ancak bu şekilde anlatanla dinleyen aynı dalga boyuna girer. İnsanın kendisini anlatması için önce kendini karşısındakinin yerine koyması gerekir. İnsanlara yukardan bakarak iletişim kurmaya çalışmak boşuna bir uğraştır. Hiç kimse kendisini küçük gören, kendisine buyurgan bir edayla konuşan insanı dinlemek istemez. İyi bir iletişim kurmak insanların kalplerine, vicdanlarına, sağduyularına hitap etmek ve onlara saygılı olmaktan geçer. Öykülerin etkili olmasının nedeni budur. Öyküler buyurgan değildir. Öyküler bizim zaten içten içe bildiğimiz bilgiler içerir. Herkes “çirkin ördeğin güzel bir kuğuya” dönüşmesinin ne demek olduğunu bilir. Başkalarının düşünce ve davranışlarında kalıcı değişiklikler yapmak hiç de kolay değil. Ancak şunu da biliyoruz ki insanları ikna etmek, onları harekete geçirmek için öykülerden daha etkili bir yol yok. Bu yol özel ilişkilerimizde de iş hayatımızda da geçerli bir yol. Doğru zamanda, doğru şekilde anlatılan bir öyküden etkilenmeyecek insan yok. Öykü anlatanlar, dinleyenlerin zihinlerindeki direnci kırarak onların dünyalarına girme şansını elde ederek kendi düşüncelerini kolaylıkla aktarabilirler. Siz de İkna Etmek İster misiniz? Coşkuyla, tutkuyla, karşısındakilerle empati kurarak, onlara saygı göstererek öykülerini anlatan herkes konumu ve durumu ne olursa olsun doğal bir lider olarak sivrilir. Öyküler tüm insani ilişkilerde duygusal birer köprü gibidir. Öyküler sadece ikna etmekle kalmaz insanları da birbirine yakınlaştır. Öyküler aklı ve yüreği birbirine ekler. Bu sebeple hangi alanda olursa olsun, etkili iletişim kurmak isteyen herkesin öykü anlatmayı kendi hayatına sokması gerekir. Çoğu insan, ne kadar mantıklı bir yol izlerse o kadar etkili olacağını düşünür. Hem özel ilişkilerinde hem iş hayatında en sık bu yola başvurur ama maalesef insan aklı mantık yoluyla ikna olmaya hiç yatkın değildir. Çelişkili gibi görünse de bir insanın görüşünü mantıkla değiştirmeye çalışmak, kişinin kendi görüşünün daha da sağlamlaşmasına yol açar. Pek çok insan önemli bir konuda fikrini değiştirirse kendini zayıf hissedeceğinden, kendi görüşüne daha fazla sarılır. İkna etmeye çalışan insan, mantık yolunu izledikçe, hedefinden daha da uzaklaşır. Bu kısır döngüyü kırmanın belki de tek yolu, öykü anlatmaktır. İnsanları bilgi ve uzmanlıkla etkilemek zor. Kendimizi anlatırken, anlaşılması zor kavramlar, teknik laflar, istatistikler yerine günlük hayattan öyküler, hayatın içinden benzetmeler metaforlar kullanmak, çok daha etkilidir. Hepimiz doğal, dostça konuşan, gündelik dil kullanan kişilerle daha çabuk ve daha rahat bir iletişim içine gireriz. Öykü anlatma dünya üzerindeki en eski sanatlardan biridir. Bizim kültürümüzde meddahlar, halk ozanları bu geleneği bugüne taşımış ustalardır. Günümüzde bazen bir kafede bir masanın etrafında bazen bir sokak köşesinde,bazen bir televizyon kanalında ya da bir ofisin koridorunda bir anlatıcının etrafında toplanmış insanlar bu geleneği sürdürürler. İnsan kendisini nasıl anlatır? Fakat ciddi konularda öykü anlatmak pek az kişinin aklına gelir. Kendi düşüncelerini anlatmak üzere insanların karşısına çıkan gazete ve televizyonlarda röportaj yapan liderler, bu yöntemi pek kullanmazlar. Öykü anlatmak yerine sadece mantık yolunu izlemeyi tercih ederler. Çoğunun kullandığı dil son derece teknik, sadece konunun uzmanlarının anlayacağı bir dildir. Kendilerini fazla önemseyen tavırlarla, lafı uzattıkça uzatırlar. Aldıkları sonuç ise genelde hiç de iyi olmaz ama bu davranışlarını bir türlü değiştirmezler. Ben kültürümüzün içine bu kadar işlemiş olan öykü anlatmayı liderlerin neden hiç kullanmadıklarını kabullenmekte zorlanırım. Galiba öykü anlatmak onlara “çocuksu” ve fazla “masalsı” geliyor ve bu nedenle olabildiğince “mantıklı” ve “teknik” konuşmalar yapıyorlar. Türkiye’de Sakıp Sabancı’dan sonra kendisi gibi davranan, kendini önemsemeden dinleyiciyle empati kuran lider pek çıkmadı. Bence yeni nesil liderlerin öykü anlatma yolunu daha çok kullanmaları gerekir. Yazan Temel Aksoy

bir erkek kendini nasıl affettirir